19 Şubat 2009 Perşembe

Sehir seni cagiriyor

Her gecen gun artan siddetiyle cagiran bi sehir, Istanbul. Yalniz deniz insani da deil bogaz insaniyim ben: oncesinde Canakkale, sonrasinda Istanbul asik oldugum iki sehir. Kisilere hissedilen duygular mi yoksa bi sehir icin hissedilen duygular mi daha gercek, daha saglam, daha durust ve samimi, daha temiz diye dusunuyorum. Hangisinden ayrilmak daha zor, hangisine arkani donup gitmek ve bir daha donmemek ? 

Canakkale tarih dolu bir sehir, dogal guzellikleriyle birlesmis guzel ve sakin insanlarin yasadigi bir sehir. Oranin genelde orta yas ustunu ve emeklileri cezbeden bu sakinlik ozelligi, sehir kosturmacasindan uzakligi, huzurlu atmosferi belki yasim geregi belki de kisiligim geregi beni belirli sureligine Canakkale'den daha da issiz ve sakin olan kucuk bi kasabasina, evim die benimsedigim nadide yere donderir her sene. Telefonum cekmez (cekse de nereye koydugumu bile hatirlamam), internetim yoktur (ozellikle baglatilmamistir), bir bodrum kati dolusu kitap vardir, guzeller guzeli Gelibolu karsimdadir ve sevdigim insanlar...10 gun 15 gun belki biraz daha fazla orda kalmayi her sene ruhum, bedenim, benligini yitirir gibi olmus kimligim ister. Ozellikle de Sabanci'nin o internette ve telefonda gecirilen tonlarca saatlerinden sonra biraz molayi gercekten ariyordum. Ama o mola bitip de o okula dondugumde; o hareketli, kalabalik sehre donup Istiklal'inde kendimi ilk buldugumda bilincli bilincsiz "ohh, hayat" dierek derin bi nefes alirdim. Yasadigimi, kim oldugumu, hayattan ne istedigimi hatirladigim sehirdi Istanbul. Kalabalik sokaklari, tikanmis trafigi, yukselen binalari, bana hep hayatta oldugumu, hayatin herseye ragmen akip gittigini anlatirdi. Uyumayan ve hayatin durmadigi sehirlerden biriydi Istanbul, gece 12 ye gelirken Atasehir'den kalkip Besiktas'a arkadasimi almaya gittigim ve kopruden gecerken ikimizin de susup o anin tadini cikardigimiz yerdi Istanbul. Gece ilerledikten sonra, arabalarin gurultusu bittikten sonra, sabaha karsi sokaklarinda dolasirken icime zerre korkunun gelmedigi aksine "sehrin sesini duyabiliyor musun" diye arkadaslarimi susturdugum yerdi Istanbul. Cok fazla hayallerim, planlarim vardi o sehirle ilgili, yasamak isteyip de ertelediklerim vardi, uygun zamani ve insani bulamadigim paylasilamamisliklarim vardi. 
Simdi bi yol ayrimindayim, canimi yakan bi yol ayrimi bikac ayim daha var karar vermek icin ama sanirim neye karar verecegim yada vermek zorundayim acik bi sekilde ortada, onumdeki aylarim su an yuzlesmemek icin buldugum bahaneler belki de. Canimi yakan bi karar ama beni canimi daha cok yakan baska bi durumdan kurtaran bi karar. Ya da belki de kafami bu kdr kurcalamasinin nedeni hangisinin daha cok canimi yakacagina karar veremiyor olmam. 
Yillardir beynimi uyusturan bi dongunun icinde yasiyormusum meger, duymak istemedigim seyleri duymusum devamli, hissetmek istemedigim uzuntuleri hissetmisim gereksiz yere. Uzakta olmanin farkindaliklara yol actigi bi noktadayim simdi, hicbisey bilmemek, hicbisey duymamak ve hicbisey gormemenin huzurunu yasiyorum son bi kac haftadir. Yillardir duymamak icin kulaklarimi bile kapattigim halde ufacik araliklardan yolunu bulup gelen sozler, gozlemlenen davranislar ne kadar huzurumu kacirmis simdi farkediyorum. Bu farkindaliktan sonra asik oldugum sehre geri donebilir miyim? Cok buyuksun ama bi o kadar da kucuksun Istanbul, bunlari engelleyebilir misin benim icin? Beni bi Ingiltere'deki kadar kor ve sagir yapabilir misin? Koruyabilir misin beni ? Kulaklarimi kapasam da duyacagim, gozlerimi kapasam da gorecegim, o an uzulmuyor olacagim ama gecmisimi hatirlayinca uzulmeme engel olamayacagim ve sen de beni bundan uzak tutamayacaksin, yoksa eski Istanbul'um olamazsin ki o kadar ozgur gezemeyeceksem, o kadar ozgur bakamayacaksam. Degisen Istanbul'a karsi ya askim biterse, napicaz yolun yarisinda yollari nasil ayiricaz yine mi dusucem Avrupa yollarina, doktorami mi yarim birakicam, isimi mi terkedicem, sifirdan ellerimle hazirladigim evimi mi dagiticam? Napicam, hic biseyin garantisi yok di mi hayatta ? 

Hiç yorum yok: