21 Ocak 2009 Çarşamba

Herseyin susup, bilinçaltının konustuğu bi an...

Birleşik Krallık'ta saat sabahın 3'ü, Türkiye'de 5'i, iki yakın arkadasın, iki farklı ülkede, iki farklı zaman diliminde, iki farklı durumla kendi imkanlarıyla mücadele etmeye calıstıgı tam bu saatte yapılan msn konusmasında bilinçaltılarının gayet bilinçsizce parmaklarına ordan klavyeye ordan da yazıya dökülmesini sagladıgı anlamlı, zaman mevhumundan özgür, dürüst, kısa ama anlamı uzun cümleler toplulugu:

X: 24 yasında 
X: Hayatında değiştirmek istediğin bu kadar çok şey olmamalı...
Y: Benim de o kadar çok şey var ki
Y: Cok kızıyorum kendime
Y: Birçok şeye
Y: Ama hicbiri fayda etmiyor
Y: Geriye kalan sadece tecrübe ve dert oluyor

Bıraktığım yerden başladım yine hayata, eskisinden de bi adım önde, daha fazla kırgın, daha fazla yorgun, daha fazla zorlanarak. İlk ambulansıma bindim, ilk finalimi kaçırdım bugün ama hala hayattayım evet, kimilerine inat gibi hala ayaktayım. 
Telefonda duyduğun babanın sesi belki de hala hayatta olmaya değen. 
Yazmaya karar verdim 48 saatin hikayesini, 48 saatte nelerin değişeceğini. Takdir ettim 48 saatin insan ruhunda, duygularında, fizyolojisindeki akıl almaz etkisini. 
"48 Saatin Hikayesi": Yasayanlar ve ölülerin, aldatanlar ve aldatılanların, rahibeler ve fahişelerin, üzerine sürekli güneş doğanlar ve güneşi hep batıranların hikayesi. 
Herkesin hayatının dönüm noktası bi "48 saat" mevhumu var mıdır? 

Hiç yorum yok: